25 Mart 2014 Salı

Üşüyorum - Muhsin YAZICIOĞLU(Allah Rahmet Eylesin)

Huzur dolu içimde ?
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın!..
Beton çok soğuk üşüyorum

Muhsin Yazıcıoğlu (25 Mart 2009)


22 Mart 2014 Cumartesi

BEN; DEĞİL İSTANBUL'U, BÜTÜN DÜNYAYI BİLE ALIRIM!

Fatih Sultan Mehmed, Edirne'de bir gün kıyafetini değiştirip çarşıda gezmeye başlamış. Bir ara bir bakkala uğrayıp yağ istemiş. Yağı aldıktan sonra da bal istemiş. İstemiş istemesine de bakkal balı vermeyip şöyle demiş :

'' Bal var, yalnız onu da şu bakkaldan alın efendim. ''

Padişah şaşkınlıklar içerisinde şu soruyu sormuş :

'' Niye sen vermiyorsun? ''

Bakkal kim olduğunu bilmediği karşısındaki adamın sorusunu şu şekilde cevaplamış :

'' Yalnızca ben kazanırsam öteki bakkallar açlıktan ölürler. Onların da çocukları var, Onlar da kazansınlar... ''

Padişah diğer bakkallara da uğramış ve her gittiği bakkaldan aynı cevabı almış: '' Sadece ben kazanmayayım, onlarda kazansınlar. ''

Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, birlik ve beraberliğin önemini günümüzdeki insanlara bile nasihat niteliğinde kullanılabilecek şu sözleri söylemiş :

'' Birbirlerine Bu Derece Bağlı, Birbirlerini Böylesine Düşünen bir Halkım Olduktan Sonra Ben; Değil İstanbul'u, Bütün Dünyayı Bile Alırım! ''

RESMİ OSMANLI SLOGANI: "MAĞRUR OLMA PADİŞAHIM SENDEN BÜYÜK ALLAH VAR!"

Osmanlı Devleti’nde, sahip olunan uçsuz bucaksız büyük imparatorluk gücü sebebiyle Padişahların kendilerini ölümsüz zannedip hukukun sınırları dışına çıkarak despotlaşmalarını önlemek, nefislerini terbiye etmek ve onların da herkes gibi sadece Allah'ın bir kulu olduklarını ilan etmek amacıyla her Cuma ve Bayram namazına gidişlerde yol boyunca dizilen "talebe-i ulum" (öğrenciler) ve halk tarafından "Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var" hitabıyla selamlanmaktaydı.

Ayrıca Osmanlı Padişahları istikametlerini korumak için yanlarında bulundurdukları bir görevli ile de kendilerine belirli aralıklarla hafifçe: "Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var" hatırlatması yaptırmaktaydı.

18 Mart 2014 Salı

Hepimiz Oradaydık!


Çanakkale'nin baş komutanı kimdi?

Otto Liman Von Sanders

1915’te, Çanakkale Savaşlarında Osmanlı kuvvetlerini yöneten Alman Deniz generali(amiral).

Çanakkale'yi savunan Osmanlı 5. Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders Osmanlı Devleti'ndeki Alman Danışma Kurulu Başkanıydı.
...
Bakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı makamlarından sonra, cephe içerisindeki en yetkili komutandı.
Bu yönden bakıldığında Çanakkale Savaşında Başkomutandı..

Miralay (Alay komutanı, albay) Mustafa Kemal ise O'nun emrine bağlı albaylardan sadece biriydi ve 19. ihtiyat (yedek) tümen komutanıydı. Liman paşa, Esad paşa ve Enver paşa ile sıkı bir iletişim halinde Çanakkale'de ki savaşlarımızı yönetmiştir. O tarihlerde Osmanlı ordusu ve donanması içerisinde 40.000 e yakın Alman subayının görev aldığı bilinmektedir.

Almanlarla bu derece içli dışlı olmamız ve
1. Dünya savaşında yanlış bir kararla Almanlarla müttefik olup, tamamen onların menfaatine uygun olarak savaşmamız, Talat, Enver ve Cemal paşa üçlüsünün gafleti yada ihanetidir.

Otto Liman Von Sanders:

17 Şubat 1855 senesinde Pomeranya’da, Stolp şehrinde dünyâya geldi. 1913 senesinde Kasel’deki 22. Piyade Alayında Orgeneral iken Balkan Savaşlarında yıpranan Osmanlı ordularını ıslah etmek için Türkiye’ye gönderildi. Rusya, Osmanlı kuvvetlerine bir Alman generalinin gönderilmesini şiddetle protesto etti. Liman, askerî yönetimde yaptığı reformlar yüzünden Enver Paşa ile anlaşamadı. 1915 senesinde Beşinci Ordunun başında, Çanakkale ve Gelibolu’yu İngiliz ve Avustralya donanmalarına karşı başarılı bir şekilde savundu. İngilizlerin câsusluk faaliyetleri sonucu, verdikleri büyük zâyiatı, istihbârât tedbirleri aldırarak önledi. Câsusluk faaliyetlerini Padişah’a rapor etti. Liman, bu başarısından sonra 1 Mart 1918’de Suriye ve Filistin’deki Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci ordulardan meydana gelen Yıldırım Orduları grubunun başına getirilerek, İngilizlerin daha fazla ilerlemesini durdurdu. Ancak İngiliz generali Edmund Allenby, başarı göstererek bu cepheyi çökertti (Eylül 1918). Liman, Birinci DünyâSavaşı sona erip Mondros Mütârekesi imzâlanınca Almanya’ya döndü ve 22 Ağustos 1929 senesinde öldü.

İngiliz Generali Hamilton, Liman’ın Gelibolu’daki başarısını Hâtırât’nda övmüştür.Türkiyede Beş Sene (Fünf Jahre in Türkei) ve Silahlanmış Millet adlı iki eseri vardır.

16 Mart 2014 Pazar

ELMA kokusunu sever misiniz? (halepçe katliamı)

   Ya da şöyle sorayım. Hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi? Hayır mı? O halde size bir olay anlatayım..
   Bundan 24 yıl önce, 16 Mart 1988 sabahı, elma kokusuyla uyandı Halepçeliler. Sevinçle mutfağa yöneldiler önce. Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar. Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor, hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla. Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış. Hızlı hızlı yürümeye başladılar; kokunun kaynağını aramaya başladılar. Gittikçe şiddetlendi elma kokusu. Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki. Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler. Bu sefer daha hızlı koşmaya başladı bir çoğu. Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi. Koşuyorlardı; ama yanıyorlardı da. Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar. Yanma iyice artıyordu. Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla. Bir an önce suya ulaşmalılardı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer, asit dolu bir havuza girmişler gibi. Artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan. Yanarak ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı buyanma çığlıklarla bağırışlarla çağırışlarla. Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlayamadan…
"Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı, kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu.”
   Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki; vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi, nefes almak için çırpınırsınız; alamazsınız. Deriniz büzülüp çürür. Yavaş yavaş, acı çeke çeke ölürsünüz. Öyle ki başınıza silah vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz.
Bu zehir de elma kokuluydu. Güzel kokulu zehir, Zekice planlanmış bir katliamdı. Hedeflerinde çocuklar vardı, geleceği hedeflemişlerdi..
   En çok da çocuklar öldü Halepçe’de. Tıpkı diğer katliamlardaki gibi. yıllar sonra ülkelerine demokrasi getirecek olan o uzak memleketteki adamlar, kendi memleketlerindeki o diktatöre hediye etmişlerdi bu elma kokulu zehri. Ölmeden önce, ölürken, yanarken Halepçelilerin attıkları çığlıkları duyamadılar o özgürlükçü ve demokrat adamlar. Çünkü o sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi. Başka soykırım planları vardı.
   
   Onlardı zaten, Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan. Onlardı Vietnam’da yüzlercesini, binlercesini katleden. Onlardı Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen. Duyamadılar o çığlıkları…
   Şimdi Halepçeli çocuklar el ele tutuşmuş Hiroşimalı, Ruandalı, Vietnamlı kardeşleriyle dünyaya barış mesajı veriyorlar, insanlığa sesleniyorlar:
   Halepçe’de 16 mart 1988’de insanlık nefessiz bırakıldı, yakıldı. Hatırlamak, anmak, onurumuzdur. İnsanlık için onurdur.
(Alıntıdır.)

14 Mart 2014 Cuma

Ne Zaman Özgürlük Desek Bir Hain Çıkar İçimizden

   Ne zaman özgürlük desek bir hain çıkar içimizden...
   
    Son günlerde ülkede yaşananlar malum. Geçen sene Taksim Gezi Parkı olaylarında yaşananlara birde bugünlerde yaşadıklarımız eklendi. Geçen sene Özgürlük adı altında Taksim'i yakıp yıkanlar, bugün aynı şeyi üstelikte gezi parkı olaylarına karışan ve geçtiğimiz günlerde ölen bir çocuğu alet ederek yapıyorlar.
   
   Niyetiniz özgürlük değil açıkça söyleyin herkes anlasın...
    
   Bir çocuğu emellerine alet edenler, Taksim olaylarında yaralandıktan sonra neredeyse bir yıl hastanede yatan bu çocuğu arayıp sormamışlar, o kadar zaman geçiyor da, arayıp sormak için ölmesini bekliyorlar. Daha en başında niyetleri belli. 15 yaşında bir çocuğu emellerine alet ettikleri yetmezmiş gibi, bu çocuğun cenazesini bile provokasyon için kullanıyorlar. Hadi bunu iyi niyetle yaptınız diyelim, polise neden taşlarla sopalarla, silahlarla saldırdınız?

   Slogan neydi Özgürlük...
    
   Amaçları Özgürlük adı altında devlete zarar vermek. Bunlar için 15 yaşındaki bir çocuk bile kullanılabilir. Bunların hepsi Vatan Haini amaçları sadece devlete zarar vermek değil, aynı zamanda bu ülkenin insanına da zarar vermek. İşte bu Vatan Hainleri 2 gün önce daha askerden geleli 3 ay olmuş bir genci öldürdüler. Berkin için evine ekmek götürüyor dediler bunu kullandılar. Madem öyle soralım evine ekmek götürüyor dediğiniz Berkin'e acıdınız da, Burak daha askerden yeni gelmişti öldürürken ona niye acımadınız? Taş yağmuruna tuttuğunuz, üzerine havai fişekler, molotoflar, kurşunlar sıktığınız polislere neden acımadınız?

Ömer Faruk ÇELİK

11 Mart 2014 Salı

Zaman Kırım'a Neler Gösterecek

   Ukrayna'da başlayan olaylar silsilesinin patlak vermesiyle birlikte Rus yanlısı parlamento devrilip muhaliflerin, yani AB yanlılarının yönetime geçmesiyle devam eden olaylar, Kırım'ı da endişe verici bir duruma düşürmüştür. Kırım, geçtiğimiz haftalarda bir takım olaylara sahne olmuş, Kırım halkını desteklemek ve savunmak adı altında parlamento kuşatılmıştı. Sonrasında ele geçirilen parlamento ilerleyen günlerde Rusya'ya bağlanma kararı aldı.
   
   Kırım'da, Rus yanlısı parlamento son olarak bağımsızlık kararı aldı. Alınan bu karar üzerine, zaman içinde alınan kararlar Rusya'ya bağımsız bir devlet olarak katılmasına yasal zemin oluşturmak için atılan bir adım olarak yorumlanıyor.

Ömer Faruk Çelik

10 Mart 2014 Pazartesi

Kapanmayan Yara: Doğu Türkistan

Çin, Doğu Türkistanlı genç bir kızı işkence ile katletti

Doğu Türkistan'ın Aksu şehrinde Yurt Dışı ile irtibat kurduğu belirlenen ve Çin polisince gözaltına alınarak tutuklanan Doğu Türkistanlı bir kız, hapishanede işkence altında can verdi.

Genç kız 8 ay önce Çin polisince gözaltına alındığı belirtildi. 8 ay sonra annesine telefon eden polis, kızının hastalıktan öldüğünü belirterek, cenazesini almasını istedi. Hastalıktan öldüğüne dair tehditle annesinden imza alan polis, genç kızın cesedini annesine teslim etti.

Genç kızın cesedi yıkanıp kefenlendikten sonra, arkadaşları tarafından yüzü ve ayaklarının fotoğrafları çekilerek sosyal paylaşım sitelerinde yayımlandı. Fotoğraflarda genç kızın ayak tırnaklarının çekildiği ve yüzünde de morluklar bulunduğu dikkat çekti.

9 Mart 2014 Pazar

İçimizden Bir Parça

Zaman, el verip birlik olma zamanı...

Suriye, uzun bir süredir bir drama sahne oluyor. Hayatları, özgürlükleri için mücadele veriliyor.

Zalim Esed'in binlerce insanı anne, baba, çocuk demeden öldürüyor. Bazen ölüm bir kurtuluş oluyor o insanlara, kimi aç, kimi yetim, kimi işkence çekiyor. Yapılanlar saymakla bitmez. Kanla beslenen bir yapı, akan kanlar doyurmuyor. Bir yanda Esed ve Askerlerinin yaptığı zulümler, diğer yanda canını ortaya koyarak savaşan insanlar. İnsanlar sadece savaşırken değil, açlıktan, işkenceden ölüyordu.


Biz Suriye'de... Milyonlarca insan içinde binlerce çocuktuk... Binlerce insan içinde yüzlerce yaşındaydık...
Binlerce insan içinde yüzlerce yaşındaydık..

Duvarların ardından mevzilenmişti amcalar
Bir şeyler söylüyorlardı... Bir şeyler vardı değişecek
Ekmeğimizi oyun oynarcasına paylaşırken kardeşçesine
Her yer ateş her yer virane...
Alev alev yanıyor gözlerimiz
Düşüyorduk oynadığımız kum tepelerinden aşağıya
Babam kardeşime koşuyor... Kardeşim ayakkabısına
Ölüyorduk annemizin kucağında...
Acıyı tattık ağlayarak sessizce
Uzakta çok uzaklardan
Bize bakıyorlardı korku dolu gözlerle...
Şaşmışlardı azmimize yıkılmayan direncimize
Biz Suriye'de...Milyonlarca insan içinde binlerce çocuktuk...
Binlerce insan içinde yüzlerce yaşındaydık

O canlarını ortaya koymuş, uğruna acı çekmiş insanlar bizim kardeşlerimiz. Asırlar boyunca bir arada yaşadığımız insanlar. Bu drama sessiz kalmak bize yakışmaz. Vakit elimizi uzatıp kardeşlerimize ilaç olma, ayağa kaldırma vaktidir.

Ömer Faruk ÇELİK