6 Haziran 2014 Cuma

YUNANİSTAN'DA OSMANLI'YI AKLAYAN BELGESEL

Yunan televizyonunda yayınlanan ve reyting rekoru kıran ‘1821’ adlı belgeselde Yunanlıların 4 asırlık Osmanlı dönemi hakkında resmi tarihteki iddialara taban tabana zıt bir tablo çiziliyor. Resmi tarih anlatımında Osmanlıların Yunanlılara eziyet çektirdiği, çocukları kaçırdığı, ağır vergiler yüklediği, zorla Müslümanlaştırdığı, okulları yasakladığı için çocukların gizlice okullara gitmek zorunda kaldığı ve din adamlarını öldürüldüğü şeklinde Osmanlıya ve Türklere kin ve nefret aşılayan yalan ve efsanelere geniş yer veriliyor. Okullarda da okutulan bu resmi tarih iddialarının aksine dizide Osmanlı dönemine ait olumlu gerçekler korkusuzca aktarılıyor. İşte Yunanistan'da gündemi sarsan ve tartışmaları parlamentoya kadar uzanan dizide aktarılan bazı başlıklar :

OSMANLI'DA ZENGİNDİK

- Özellikle 15 ve 16. yüzyılda Osmanlı egemenliği altındaki Yunanlılar çok zenginleşti.
- Dinlerine, okullarına kimse dokunmadı. Yunanlı çocukların mağaralardaki ‘krifo sholio’da (gizli okul) eğitildikleri yalandır.
- Osmanlı’yı tek ilgilendiren şey vergilerin toplanmasıydı.
- Türk ile Yunanlılar birlikte yaşıyor, evlilikler yapıyordu.
- Türklerin olumlu hiçbir şey yapmayan barbar bir halk olduğu iddiası gerçek dışıdır.
- Yunanlılar geleneklerini değiştirmişlerdi. Yemeklerini iskemlede değil, yerde yiyorlardı. Kadınlar örtülüydü. Batılı giyinenler, Batılı davrananlar hiç sevilmiyordu.
- Osmanlı sayesinde, Yunanlı çiftçiler Hıristiyan çiftlik ağalarının sömürüsünden kurtuldu.

PATRİKHANE YUNAN İHTİLALİNİ LANETLEMİŞTİ

Yunan resmi tarihi Osmanlı’nın Yunanistan’da önemli bir kültür mirası bırakmadığı şeklindedir. Dizide bu iddia da çürütülerek, 1832’de kurulan Yunan devletinin Osmanlı’yı hatırlatan hemen her şeyi yok ettiği vurgulandı.

Fener Patrikhanesi’nin Yunan ihtilalindeki rolü hakkında ise dizide “Patrik 5. Grigorios ihtilali lanetledi ve İpsilantis’i aforoz etti. Grigorios aynı zamanda ‘Padişahın iktidarı Tanrı’nın emridir. Buna karşı çıkan dinimize karşı çıkar’ dedi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Patrikhane adeta ‘Hıristiyanların bakanlığı’ gibi hareket ediyordu. Büyük imtiyazları vardı” denildi.

ZORLA MÜSLÜMANLAŞTIRMA YAPILMADI

Resmi Yunan tarihinde Osmanlı döneminde Yunanlıların ölüm tehdidi ile İslamlaştırıldıkları iddia edilirken, belgesel dizide aksi görüş savunuldu; “İsteyen din değiştiriyordu. Bunun başlıca nedeni de ekonomik idi. Bazı Hıristiyanlar, Müslümanların sahip oldukları ekonomik imtiyazlara sahip olabilmek için din değiştirdi” denildi.

YUNAN İHTİLALİNDE TÜRKLER KATLEDİLDİ

Dizide Yunan ihtilalinin, 1789 Fransız ihtilalinden etkilendiği ve eski Yunan medeniyeti hayranı Batılılarca desteklenerek başlatıldığı anlatıldı.

- Peloponez’de (Mora) isyan için bölgedeki Osmanlı askerlerinin Ali Paşa isyanını bastırmak için Yanya’ya gitmelerinden yararlanıldı.
- Papazlar “İnançsız Müslümanları yok edin” vaazı verdi.
- Asırlarca iç içe yaşayan Yunanlılar, silahsız Türklere saldırdı. Birkaç günde 20 bin Türk öldürüldü.
- Tripoliça’da büyük katliamlar yapıldı. Kuşatmada Türkler yiyecekleri bitince, köpekleri yemek zorunda kaldı. Kale zapt edilince 2 bin kadın ve çocuk kayalıklardan atıldı.
- Peloponez’de nüfusun yüzde 10’u Türk idi. Onca asır burada Türkler birbirleri ile Türkçe değil Yunanca konuşuyordu. Geriye canlı tek bir Türk bile kalmadı.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Halimi SOrMA...



Kâmil mü’minler, din kardeşlerinin sevinciyle sevinip ıztırâbıyla muzdarip olurlar. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-bunu bir teşbîh ile şöyle îzah buyurmuşlardır:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, merhamet etmekte ve korumakta bir vücûda benzerler. Vücûdun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”
(Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)


“Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; onun ayağına çarpan taş, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben duyarım. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.” İşte gerçek bir İslâm kardeşliğinde sahip olunması gereken gönül ufku…

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, sırf kendini düşünüp din kardeşinin ızdırâbına duyarsız kalmanın İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığını bildirmişler ve:

“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.” (Bkz. Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87) buyurmuşlardır.

"Kutsaldır o can, ekmek kavgası için veriliyorsa…
Soma’da göçük altında hayatını kaybeden şehit kardeşlerimize Allah (c.c.) rahmet mekanlarını cennet eylesin. Kurtarılmayı bekleyenler için dualarımız onlarla beraber olsun. Rabbim yar ve yardımcıları olsun inşaAllah…

Tüm Türkiye'nin başı sağolsun…”



9 Mayıs 2014 Cuma

KIBRIS BEŞPARMAK DAĞLARINDAKİ TANK!!!

Ağustos 1974 günü yapılan LAPTA Muharebelerinde düşmanı yan ve gerisinden
vurmak için Görevlendirilen Özel kuvvetlere mensup bu tank; Sarp ve Yalçın
araziyi aşarak görevini yerine getirmiş fakat düşman ateşi ile ağır hasara
uğrayarak ve yanarak burada kalmıştır.

Birliğin komutanı, tankın sürücüsü kahraman askere;
- Evladım bu tankı buraya nasıl çıkardın? diye sorunca.

Asker;
- Komutanım, o anda gözlerimin önünde engelsiz dümdüz bir yol göründü.
Rumlar kaçıyordu, ateş ede ede buraya öyle çıktım.
Komutan Mehmetçik’e emreder.

- Tankı indir.

Er cevap verir.
- O yolu görmeden nasıl indireyim komutanım.
Tank hâlâ o dağın zirvesinde durmaktadır.

Dünya durdukça da duracaktır.
Bu bir destandır. Dilden dile, gönülden gönüle ulaştırılacak bir destandır.

ŞU KOPAN FIRTINA "TÜRK" ORDUSUDUR YA RABBi!
SENiN UĞRUNDA ÖLEN ORDU BUDUR YA RABBİ!
TA Ki YÜKSELSiN EZANLARLA MÜEYYED NAMIN!
GALiP ET ÇÜNKÜ BU SON ORDUSUDUR iSLAM'IN...

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Evliya Çelebi, Nil Nehri'nin Haritası

Robert Dankoff ile Nuran Tezcan adlı iki araştırmacı, Vatikan Kütüphanesi'nde kimsenin bilmediği bir haritaya rastlamışlar. İnceleyince görmüşler ki, meğer bu, "Seyyah-ı Fakir" Evliya Çelebi'nin yaptığı Nil Nehri'nin haritasıymış. 6 metreye 1 metre ebadındaki harita, Müslümanlar "ilgisiz ve meraksız", "araştırarak gezmeyi sevmezler" türünden kaba oryantalist önyargılara son vermesi bakımından olduğu kadar bugünlerde gündemde olan Mısır'a bir Osmanlı aydınının nasıl baktığının çarpıcı bir göstergesi.

İşte Evliya Çelebi'nin 1672 yılında yaptığı hac yolculuğunun ardından bizzat keşfederek yaptığı Nil haritasından bir parça.

4 Mayıs 2014 Pazar

1937 DERSİM KATLİAMI

Şu anki adıyla Tunceli'de 1937 yılında yaşanan ve bölgedeki 13 binden fazla insanın ölümüyle sonuçlanan Dersim Katliamı, 77. yıl dönümünde başta Dersim olmak üzere Türkiye ve Avrupa'da düzenlenen etkinliklerle anılacak.

1935 yılında, İsmet Paşa kendisine sunulan çeşitli raporlar üzerine, ''Dersim Planı'nı oluşturdu. Planın hazırlık ve silahsızlandırma aşaması üç yıl olarak belirlendi. 1935 yılında Tunceli Kanunu çıkartıldı ve 1936 yılında, bölgeye asker konuşlandırıldı. Ancak bölgedeki sorunlar bitmedi.

Bölgeye bir askeri harekat yapılması gündeme geldi. General Abdullah Alpdoğan yanına aldığı 50.000 asker ile bölgeye gitti fakat dağları bir türlü aşamadı.

Bunun sonucunda bir hava saldırısı gerektiğine karar verdi. Gerekli onayı alınca Sabiha Gökçen'i davet etti. Sabiha Gökçen de kabul edip Hava Kuvvetlerinden 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirdi. Halkın saklandıkları en büyük yer olan Laş mevkisini bombaladı. Yapılan askeri harekatlar sonrası binlerce insan öldü.

SABİHA GÖKÇEN'İN AĞZINDAN DERSİM

Sabiha Gökçen, dönemin ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalman'la yaptığı röportajda Dersim Katliamı hakkında çarpıcı bilgiler yer alıyor.

Dersim bombardımanı sırasında yaptığı uçuşların hayatındaki en önemli uçuşlardan bir olduğunu belirten Gökçen, bombardıman sırasındaki heyecanını asla unutamayacağını söylüyor.

Gökçen verdiği röportajda, "Dersim'deki uçuşlarım daha heyecanlı olmuştur... İnsan evvela bombalarını atıyor, bundan makineli tüfeğe geçiyor. Dersim'deki ilk bombardımanın heyecanını unutamam" ifadelerini kullanıyor.

27 Nisan 2014 Pazar

SULTAN III. MUSTAFA'NIN "İSLAMBOL" FERMANI

Fâtih Sultan Mehmed'in 29 Mayıs 1453'de İstanbul'u fetihten sonra yaptığı ilk iş İstanbul'u bir İslâm şehri hâline getirmek oldu. İmar faaliyetleri ve inşa edilen camilerin yanı sıra "Kostantiniyye" ismiyle anılan şehre "İslâmbol" adı verildi.

İslâmbol ismi verilen şehir için yeni ismi kullanılmaya başlandıysa da çeşitli yazışmalarda "Kostantiniyye" ismi tamamen terkedilmedi. Sultan III. Mustafa'ya (1757-1774) ait bir fermanda da "Kostantiniyye" isminin kullanıldığı çeşitli yazışmalarda bundan böyle "İslâmbol" isminin kullanılması istenmiştir:


"Paralarla, emirnameler ve beratlarda kullanılan ifâdelerin birbirine uygun olması güzel bir iş olduğu için, artık "Kostantıniyye" ismi yerine "İslâmbol" isminin kullanılmasına dâir Sultanımızın bir fermanı sâdır olmuştu. Binâenaleyh, bundan sonra Dîvân-ı Hümâyûn kaleminden yazılacak emirname ve beratlarda "Kostantıniyye" yerine "İslâmbol" lafzının kullanılması Pâdişâhımızın emridir."

Fî 19 Rebîulâhir sene 1174 (28 Kasım 1760)
(BOA, Tahvîl Defteri, Nr. 22, s. 17)

23 Nisan 2014 Çarşamba

Anlatalım Artık!!!

Anlatalım artık
Bir insan AKLI'nı kullanıyorsa nerede olduğu hiç önemli değildir.
Çünkü aklını kullanan kendini geleceğe taşır.

Anlatalım artık!

Bir insan AKLI'nı kullanıyorsa nerede olduğu hiç önemli değildir.
Çünkü aklını kullanan kendini geleceğe taşır.
Biz bunu yaptığımızda üç kıtaya yayılan bir İMPARATORLUĞA dönüştük.

Ne zamanki birileri geldi aklımızı aldı, işte o zaman darmadağın olduk.
Sultan Abdulhamid aklını kullandı, PETROL HARİTASINI taa o zamanlarda çizerek bu milletin geleceğine yatırım yapmak istedi.
Ancak içerideki aklı PARA ile satın alınanlar tarafından indirildi.

Lozan'da da "BEDEL" diyerek alacaklarını aldılar.

Biz "Lozan Antlaşması" diyerek bayramlar kutladık bu ülkede.
Halbuki İsviçre'de anlaşmanın imzalandığı salonun girişinde sadece LOZAN yazmıyor.

Koskocaman bir tabelada "LOZAN ORTADOĞU" anlaşması yazıyor.
Evet adamlar için bu aynı zamanda bir de ORTADOĞU'yu alma anlaşmasıydı.

Petrolün olduğu bölgeyi cebe indirme operasyonuydu.

Ve bunu saklamadılar, gittiler anlaşmanın imzalandığı o salonun girişinde duvara dahi çaktılar bunu açıkça.
Takvim'den sevgili Mevlüt Yüksel, Lozan'a gitti ve çekimlerini yaptı o tabelanın.

Yakında ahaber'de Yazboz'da içiniz burkularak izleyeceksiniz.
Aslında son 200 yıldır içimiz burkularak izledik her şeyi.
Seyirci olduk hep tribünde.

Adamlar daha 1800'lü yıllarda at ve eşek üzerinde seyahat ederken PETROL olayına daldılar.

İngilizler daha o dönemde dünyada nerede petrol varsa o bölgelere gitti, aldı ve vali atadı hep.

Aynı tarihlerde Amerika'da bir aile topraktan fışkıran petrolü şişlere doldurup "ROMATİZMA İLACI" diye satıyordu.

1900'lü yılların başında İngilizler petrolde ÇİN pazarına tamamen hakim oldular.

Amerikalılar da o tarihlerde Çin'e gelip petrol satmak istedi.
İngilizler ve Amerikalılar arasında o tarihlerde büyük petrol savaşı yaşandı ÇİN'de.

İngilizler petrolü Çin'e yakın ülkelerde çıkarıp, Pekin'de ucuza satıyordu.
Amerikalılar ise taa okyanusun bir ucundan getirdikleri için taşıma maliyetleri yükseliyor, ellerindeki petrol pahalıya görücüye çıkıyordu.
Sırf Çin'deki İngiliz hakimiyetini kırmak için önce petrolün fiyatını indirdiler.

Olmadı "Bir litre alana yanına bir de bedava ampul" diye promosyon yaptılar.

İngilizler kaybetmek üzere olduklarını görünce öyle fiyat indirdiler ki, petrol Çin'de neredeyse bedavaya satılma noktasına geldi.
Sonunda Amerikalılar pes edip kaçtı.

Teslim bayrağını çeken Amerikalı aile, bir zamanlar petrolü şişede ROMATİZMA İLACI diye satan Rockfeller hanedanına ait Standart Oil'di.

İngilizler'in Amerikalılar'ı kaçıran şirketi ise Royal Dutch'du.
Aradan 100 yıl geçti şimdi petrolün olduğu bölgelerde PARADORLAR için oluk oluk kan akıyor.

Türkiye'nin yıllık 60 milyar dolar liralık enerji açığı var bugün.

Enerjiyi satın alıyor, kullanıyor, 60 milyar dolarımızı havaya buhar olarak saçıyoruz.

Bizi içeride yıllarca birbirimize kırdırarak dışarıya çıkarmadılar.
Ne zaman ki enerji hatlarına inmeye kalktık, arı kovanı ayağa kalktı.

Asla ve asla DEVLET olmamızı istemiyorlar.

Onun içindir ki yine aynı yoldan içeriden geliyorlar.
Kökenine, dinine, imanına parasına hiç bakmıyorlar.
İşlerine kim yarıyorsa kullanıyorlar.

Cumhurbaşkanını ilk kez HALK seçecek şimdi.
Devleti geri alacağız.

AKBABALAR vermemek için bir yıldan fazladır buna hazırlık yapıyorlar.
Saldırıyorlar hep ve yine saldıracaklar.
Bugün 23 Nisan...

Artık çocuklarımıza her şeyi anlatma zamanı geldi.
Anlatalım hep birlikte...

Bekir Hazar